Pazartesi, Eylül 10, 2007
Pazar, Eylül 09, 2007
çarşı izni
Bugün Muş'da çarşıdayım.
Yemeğimi yedim, nargilemi içtim (en az 10 kere kulağın çınnadı niaz)... Şimdi de internetime giriyorum. Birçok insanın çarşı günü aynı olduğu için yer bulmak zor oluyor haliyle...
Yeminimizi ettik cuma günü. Artık onbaşıyız. Çok birşey değişmedi ama bölümlerimiz belirli olacak ve sorumluluklar gelecek...
Muş oldukça küçük biryer. Fotoğraf makinam olmadığı için fotoğraf çekemiyorum ama yakında o da olabilir. Nem oranı çok düşük ve hava çok sıcak. Geceleri de oldukça soğuk oluyor. Yine nem oranı yüzünden.
Şimdilik "istirahat et .... saol" diyorum ve gidiyorum...
Yemeğimi yedim, nargilemi içtim (en az 10 kere kulağın çınnadı niaz)... Şimdi de internetime giriyorum. Birçok insanın çarşı günü aynı olduğu için yer bulmak zor oluyor haliyle...
Yeminimizi ettik cuma günü. Artık onbaşıyız. Çok birşey değişmedi ama bölümlerimiz belirli olacak ve sorumluluklar gelecek...
Muş oldukça küçük biryer. Fotoğraf makinam olmadığı için fotoğraf çekemiyorum ama yakında o da olabilir. Nem oranı çok düşük ve hava çok sıcak. Geceleri de oldukça soğuk oluyor. Yine nem oranı yüzünden.
Şimdilik "istirahat et .... saol" diyorum ve gidiyorum...
Çarşamba, Ağustos 01, 2007
bavul mu o da ne ?
Biliyorsunuz uçağa binerken belirli boyuttaki ve ağırlıktaki "eklerinizi" bagaja vermelisinizdir. Diğerlerini (kaldı ki bir parça olarak biliyorum ama önemi yok) kafa üstü küçük bagaja koyabiliyorsunuz.
Dün THY ile İstanbul'a gelirken nedense dev gibi uçağa binen onlarca insanın 2/3 ü benim ve birçok insanın bavul diyeceği cinsten çantalarını yanlarına almayı tercih etmişlerdi. Hatta bir kadın; el çantası, laptop çantası ve çekçek mini bavuluyla bindi. Hem yerlerine oturmaları zor, hem o bavulumsuları o minik bagaj bölmesine yerleştirmeleri zor. E tabi uçağa binerken süper bir sıra oluyor. Öle bekliyosunuz uçağın dışında merdiven başında. Dertleri çıkışta bagaj beklemek te olamaz çünkü Atatürk Hava Limanı'nda artık bu işleri oldukça güzel organize ediyorlar.
İşin özü bu tip insanlara önce "aptalmısın bunca insana neler yaptığını farkede miyormusun ? sadece kendini değil içinde bulunduğun topluluğu da düşünmek bukadar mı zor ?" demek sonra da cevaba göre hareket etmek istiyorum... ama sadece uçak havadayken uyuklama sıralarında beynimde dolaşıyor görüntüler, gerçekleşmiyorlar...
Dün THY ile İstanbul'a gelirken nedense dev gibi uçağa binen onlarca insanın 2/3 ü benim ve birçok insanın bavul diyeceği cinsten çantalarını yanlarına almayı tercih etmişlerdi. Hatta bir kadın; el çantası, laptop çantası ve çekçek mini bavuluyla bindi. Hem yerlerine oturmaları zor, hem o bavulumsuları o minik bagaj bölmesine yerleştirmeleri zor. E tabi uçağa binerken süper bir sıra oluyor. Öle bekliyosunuz uçağın dışında merdiven başında. Dertleri çıkışta bagaj beklemek te olamaz çünkü Atatürk Hava Limanı'nda artık bu işleri oldukça güzel organize ediyorlar.
İşin özü bu tip insanlara önce "aptalmısın bunca insana neler yaptığını farkede miyormusun ? sadece kendini değil içinde bulunduğun topluluğu da düşünmek bukadar mı zor ?" demek sonra da cevaba göre hareket etmek istiyorum... ama sadece uçak havadayken uyuklama sıralarında beynimde dolaşıyor görüntüler, gerçekleşmiyorlar...
Perşembe, Temmuz 12, 2007
cem uzan - bakın şimdi
Yaklaşık bir buçuk saattir cem uzanı izliyorum fox da. Devamlı "bakın şimdi" ve "size birşey söylicem" diyor. O kadar sık ki bir sonraki cümlesinde de sölicek diyorsunuz ve hop sölüyor. Olur da burayı okursa, lütfen deme yaaa !
infinite loop : dudullu
Dün gece birşey farkettim. Ben anadolu yakasında ne zaman kaybolsam kendimi dudulluda buluyorum. Ya üst dudullu ya alt dudullu. Ama illaki dudulluda çıkıyorum ortaya. Ne acaip iştir bu !
Salı, Temmuz 03, 2007
sarp vs coldplay
Dün Sarp'ın Eski Aşklar adlı şarkısının klibini izledim. İzlerken aklıma birşey geldi, Chris Martin (Coldplay solisti) sahilde yürüyüp şarkı söylemiyor muydu Yellow'un klibinde ? Peki Chris sözleri söylerken hafif yavaş çekim yapılarak ritm kaçmadan ağzından çıkan kelimeleri seçebilmemiz sağlanmamış mıydı ? Ama neden böle yapıyosunuz yaa ???
Hadi diyelim yönetmen taklit edelim dedi, peki Sarp hayatında hiç mi izlemedi yellow klibini ?
Bu arada tabiki farklar var hak yemiyelim. Mesela Chris Martin klipte saç baş ıslak geziyo (ingiltere olduğu için normal), Sarp'ın üzerindeki daha çok kabana benziyo oysa Chris'deki sadece bir yağmurluk, Chris arada bir saçmalıyor ve sağa sola sallanıyor oysa Sarp hep aynı diklikte ve düzende... Gibi gibi gibi...
Aşağıda iki videodan görüntü var ister bakın ister üzerlerine tıklayıp youtube den izleyin...
Hadi diyelim yönetmen taklit edelim dedi, peki Sarp hayatında hiç mi izlemedi yellow klibini ?
Bu arada tabiki farklar var hak yemiyelim. Mesela Chris Martin klipte saç baş ıslak geziyo (ingiltere olduğu için normal), Sarp'ın üzerindeki daha çok kabana benziyo oysa Chris'deki sadece bir yağmurluk, Chris arada bir saçmalıyor ve sağa sola sallanıyor oysa Sarp hep aynı diklikte ve düzende... Gibi gibi gibi...
Aşağıda iki videodan görüntü var ister bakın ister üzerlerine tıklayıp youtube den izleyin...
Çarşamba, Haziran 20, 2007
backup
Kendi bilgisayarlarımı yedeklerken e-postaları unutmam yetmiyormuş gibi şimdi de bir müşterimin sunucusunu yedeklerken database'i unuttum... Halen daha buradayım ve halen daha birşeyleri düzeltmeye çalışıyorum. Gece uzun demek isterdim ama saat 22.00 oldu ve iki saatte bitecek gibi durmuyor... Akılsız başın...
Cumartesi, Haziran 16, 2007
Perşembe, Haziran 14, 2007
safari artık windowsda
safariyi birkaç gündür kullanıyorum. zaten iMac'de de oldukça kullanıyordum (bazı apple kullanıcıları firefox dışında birşey kullanmadığını söyler).
ilk olarak test edilen şeyler hep banka siteleridir. en önemlisi onlardır çünkü. bazen problem çıkar, ararsınız internet explorer kullanın derler. oysa banka siteleri bize hizmet için vardır ve onların bize ayak uydurması gerekir. neyse ben de denizbank ve hsbc yi internet bankacılığı sayfaları, garanti yi ise ana sayfasıyla test ettim. 3 testte gayet olumlu sonuçlandı. hatta firefox daki hatalara rastlamadım diyebilirim. özellikle font yönetimi çok güzel olmuş. görüntü gerçekten çok güzel...
işin özü, web sitesi yapanların popüler tarayıcıları göz ardı etmeden hepsinin ortak özelliklerini düşünerek tasarım yapmaları gerekmekte. evet bu oldukça zor bir iş. internet explorer için yazdığınız kod firefox da sorun çıkartıyor derken bir de safari girdi işin içine (gerçi senelerdir var)... ben kendi adıma elimden geleni yaptığımı söyleyebilirim. zaman zaman delirip küfür ettiğim, saldırdığım oluyor ama yine de elimden geleni yapıyorum :)
ayrıca
apple'da yaşadığım en büyük sorun herşeyin çok iyi görünüyor olması. bunun nesi sorun diye sorabilirsiniz. cevabı basit : ben tasarım yapıyorum, tasarımı bitiyorum ne güzel diyorum, bir pc de bakıyorum ve yıkılıyorum...
Çarşamba, Haziran 13, 2007
arçelik ve seçim özgürlüğü
Bugün arçelik'in yeni radyo reklamını dinledim. Reklamda ekranını, harddiskini kendin seçebileceğini hayal etsene deniyor sonra da etme gir arcelik.com'a deniyor. Ben de severim kendi bilgisayarımı kendim konfigüre etmeyi. Bu yüzden girdim siteye baktım ne var ne yok. İlk dikkatimi çeken işlemci olarak "intel" den başka alternatifimiz olmaması. Bunu anlayışla karşıladım şayet anakartlar kasayla birlikte hazır geliyor olabilir ya da anakart değiştirme şansları olmadığı için intel zorunlu olabilir. Fakat daha sonra işletim sistemi seçimi kısmında "windows" ile sınırlı kaldığımızı görünce bunu anlayamadım.
Tamam kendilerinden linux yüklemelerini ve bilgisayarımı o şekilde göndermelerini beklemiyorum ama en azından "işletim sistemi yükleme" gibi bir seçenek de olabilmeliydi. Belkide sponsordur sevgili microsoft bunu bilemem ama seçim özgürlüğü konusunda arçelik'ten bir adım atmasını bekliyorum.
Pazartesi, Haziran 11, 2007
Sıcak terlikler
Geceleri çalışırken ayaklarım üşür (evde çorap giymicem ya hani !) laptop şarjının üzerine koyarım ki ısınsın. Çünkü yarım saatte bile süper ısınır bu küçük zımbırtılar. İşte feeladdicted da aynı şekilde düşünmüş ve resimdeki gibi bir terlik yapmışlar. Sadece konsept mi yoksa oluşturuldu ve satılıyor mu bilmiyorum ama görsem düşünmeden alırım...
Pazar, Haziran 10, 2007
nevizade de nevi
Nevizade'nin kalabalığından sıyrılıp kopan, farklı müziğiyle sıkmadan uzun uzun oturmanızı sağlayan güzel bir mekan. Giriş katı da güzel ama terası en güzeli. Çalışanlar da gün içinde yüzlerce insanla uğraşmalarına rağmen isteklerinizi geri çevirmiyorlar, ters cevap vermiyorlar. Hatta karşılıklı espiriler yapıp eğlenebiliyorsunuz bile. Bazı mekanların bırakın garsonları, güvenliklerinin en başta terslik yaparak gecenizin daha başından tatsızlık çıkarttığı bir semtte bu tip mekanlar bulmak keyif verici...
yeni carrefour reklamı
"Koşulsuz İade" sistemlerini anlatan reklamı izledim demin... Oldukça beğendim açıkcası.
Bir müşteri iade yetkilisine gelip "Nedir bu koşulsuz iade" diyor. Yetkili kısa bir şekilde açıklamasını yapıyor. Müşteri ilk gördüğü almış olduğu ürünü çıkartıp "ben bu gömleği iade etmek istiyorum" diyor. Yetkilide hemen "tabi efendim istemeniz yeterli" diyor. Müşteri bukadar kolay olduğunu görünce gömleği geri çekip "yok yok ben öle denemek için yapmıştım" diyor. Çok doğal bence...
Ve gerçek de. Vakti zamanında aldığım çadır kurulurken "çıt" diye kırılmıştı zorlamamış olmama rağmen. Yani ürün ayıplı çıkmamıştı ama kullanamadan "ayıp"lanmıştı. Bende aynen koydum kutusuna götürdüm geri. Hiç birşey sormadan geri aldılar, parayı da iade ettiler kredi kartıma. Yeah
Bir müşteri iade yetkilisine gelip "Nedir bu koşulsuz iade" diyor. Yetkili kısa bir şekilde açıklamasını yapıyor. Müşteri ilk gördüğü almış olduğu ürünü çıkartıp "ben bu gömleği iade etmek istiyorum" diyor. Yetkilide hemen "tabi efendim istemeniz yeterli" diyor. Müşteri bukadar kolay olduğunu görünce gömleği geri çekip "yok yok ben öle denemek için yapmıştım" diyor. Çok doğal bence...
Ve gerçek de. Vakti zamanında aldığım çadır kurulurken "çıt" diye kırılmıştı zorlamamış olmama rağmen. Yani ürün ayıplı çıkmamıştı ama kullanamadan "ayıp"lanmıştı. Bende aynen koydum kutusuna götürdüm geri. Hiç birşey sormadan geri aldılar, parayı da iade ettiler kredi kartıma. Yeah
Çarşamba, Haziran 06, 2007
webimiz
Zaman zaman piyasayı takip etmek ve ne var-ne yok bakmak için web sitesi tasarımı ve uygulaması yapan siteleri gezerim. Bugün istanbulNet'e bakarken şöyle bir ibareyle karşılaştım "Müşterimizin webi bizim webimizdir."
Açıkcası şaşırdım. Yargılamadan önce "web" kelimesinin türkçede nasıl bir anlam ifade ettiğini tam olarak bilmem gerekiyor. Herkes için farklı olabilir; ama benim için web, Internetin ta kendisi. Yani "web" dediğimiz unsur siteler ve dokümanlarla dolu bir network aslında. Eğer benim dediğim gibi bir anlamı varsa "web" kelimesinin o zaman istanbulNet demek istiyor ki : "biz müşterilerimizin tarayıcılarını da, girdikleri siteleri de, kendi web sitelerini de, webi kullanan tüm programlarını da işleme tabi tutarak en iyi hale getiririz". Ben bukadar anlayabildim, fikri olan varsa söylesin lütfen...
Açıkcası şaşırdım. Yargılamadan önce "web" kelimesinin türkçede nasıl bir anlam ifade ettiğini tam olarak bilmem gerekiyor. Herkes için farklı olabilir; ama benim için web, Internetin ta kendisi. Yani "web" dediğimiz unsur siteler ve dokümanlarla dolu bir network aslında. Eğer benim dediğim gibi bir anlamı varsa "web" kelimesinin o zaman istanbulNet demek istiyor ki : "biz müşterilerimizin tarayıcılarını da, girdikleri siteleri de, kendi web sitelerini de, webi kullanan tüm programlarını da işleme tabi tutarak en iyi hale getiririz". Ben bukadar anlayabildim, fikri olan varsa söylesin lütfen...
Cuma, Mayıs 25, 2007
sabah galeri
Bugün sabah gazetesinin sitesine bir gireyim dedim. Tabiki galeri kısmına da girdim. Ne var ne yok diye bakarken şu başlıkla karşılaştım "Angelina Jolie and Brad Pitt Cannes'da". İlk okuduğunuzda bir terslik görmediyseniz bir daha okuyun. "ve" yerine "and" kullanılmış. Muhtemelen bir yerden kopyalayıp yapıştırmışlardır diyerek bu konuyu kapatıyorum...
Salı, Mayıs 22, 2007
sıkılıyorum
Bu aralar herşeyden sıkılıyorum. Araştırmaktan, uğraşmaktan, kaşılığını alamamaktan, müşterilerin hor görmesinden, insanların düşüncesiz davranmasından, hiç susmadan / ara vermeden konuşanlardan, yanında olmasına rağmen bağıranlardan, sormadan eşyalarımı kullananlardan, her noktada ağzına burnuna kaçan minnacık uçanlardan, sadece birşey istemek için naber nasılsın diyenlerden... liste çok uzuyor yahu !
Perşembe, Mayıs 10, 2007
Çarşamba, Mayıs 09, 2007
Salı, Mayıs 08, 2007
bilakis bilakis
"Oooooo kimler gelmiş kimler gelmiş" diye büyük bir enerjiyle (ki saat kaç olmuş düşünün iş çıkışı sonrası, yani en yoğun zamanlar geride kalmış) karşılandıktan sonra her zamanki gibi "fusulli napolitano" yanında "mantar ve pesto (yanlış yazmış olabilirim) soslu tortellini" sipariş ederek beklemeye başladık. Tabiki süper limonatalarımızı da söyledik. Bu arada bir sohbet bir sohbet. Devamlı da müşteri geliyo ama 10 parmak 10 marifet misali ablam hem siparişleri alıp arkaya iletiyo hem de bize laf yetiştiriyor. 10 dk içinde taze makarnalarımız hazırdı. Afiyet bal şeker...
istanbul trafiği
minibüs, otobüs ve kamyon gibi cüssesi büyük araçların en sol şerite tecavüz etmesidir
Salı, Mayıs 01, 2007
gum ball sıfır
Bir çoğunuzun bildiği üzere Gum Ball 3000 adlı yarış artık Türkiye'de. Bu bağlamda dün (30 Nisan) bağdat caddesinde bir etkinlik düzenlendi. Daha doğrusu düzenlenecekti...
Tam Boyner mağazasının önüne havalı bir start kemeri kuruldu. Ayrıca dev ekran ve ses sistemi ile Gum Ball sponsor markalarının reklamları oynatıldı. Kalabalık toplandı. Daha önce 14.00 olarak belirtilen etkinlik için herkes oradaydı. Hatta öğle arasını uzatarak işi asan ve Gum Ball araçlarını bekleyen çokca insan vardı.
Trafik tek şerite düştü. Pek sevgili halkımız süper zeki olduğu için kaldırımdan asfalta taşmış ve yolu engellemişti. Tek şerit üzerinden geçen her ilginç arabayı alkışlayıp ıslıklıyorlardı. Kamyonlar, belediye otobüsleri, gaz vererek geçen her türlü spor araba alkışlandı. Geçenlerde trafiği bu insanların tıkadığını (trafik bostancıya kadar tıkandı) unutup onların gazına geliyorlar ve çılgın kalabalığın ıslıklarına karşılık veriyorlardı...
Ama ne gelen oldu ne de giden. 4 saate yakın bekleyiş (ben ilk yarım saatte ayrıldım) sonucu insanlar elleri boş evlerine ve işlerine döndüler. Peki ne oldu ? Bugün gazetede öğrendim ne olduğunu. Almanya araçların ülkeyi terketmesine izin vermemiş. Gerekçe hız sınırını geçmiş olmaları... Pilotlar ve playboy güzelleri de Türkiye'ye girerken sorun yaşamışlar ama giriş gerçekleşmiş.
Yani pilotlar var araçlar yok ! Peki bunu kalabalığa kim bildirdi ? Kimse !!! Neden ? Çünkü o ekranda dönen reklamlar amacına ulaşıyordu. Herkes adidas marka gum ball serisi ayakkabıları gördü sonuçta... Bende diyorum ki bu organizatörler şerefsizdir, aşağılıktır, pisliktir ve adidir. Bukadar da ağır konuşuyorum. Ayıp
Tam Boyner mağazasının önüne havalı bir start kemeri kuruldu. Ayrıca dev ekran ve ses sistemi ile Gum Ball sponsor markalarının reklamları oynatıldı. Kalabalık toplandı. Daha önce 14.00 olarak belirtilen etkinlik için herkes oradaydı. Hatta öğle arasını uzatarak işi asan ve Gum Ball araçlarını bekleyen çokca insan vardı.
Trafik tek şerite düştü. Pek sevgili halkımız süper zeki olduğu için kaldırımdan asfalta taşmış ve yolu engellemişti. Tek şerit üzerinden geçen her ilginç arabayı alkışlayıp ıslıklıyorlardı. Kamyonlar, belediye otobüsleri, gaz vererek geçen her türlü spor araba alkışlandı. Geçenlerde trafiği bu insanların tıkadığını (trafik bostancıya kadar tıkandı) unutup onların gazına geliyorlar ve çılgın kalabalığın ıslıklarına karşılık veriyorlardı...
Ama ne gelen oldu ne de giden. 4 saate yakın bekleyiş (ben ilk yarım saatte ayrıldım) sonucu insanlar elleri boş evlerine ve işlerine döndüler. Peki ne oldu ? Bugün gazetede öğrendim ne olduğunu. Almanya araçların ülkeyi terketmesine izin vermemiş. Gerekçe hız sınırını geçmiş olmaları... Pilotlar ve playboy güzelleri de Türkiye'ye girerken sorun yaşamışlar ama giriş gerçekleşmiş.
Yani pilotlar var araçlar yok ! Peki bunu kalabalığa kim bildirdi ? Kimse !!! Neden ? Çünkü o ekranda dönen reklamlar amacına ulaşıyordu. Herkes adidas marka gum ball serisi ayakkabıları gördü sonuçta... Bende diyorum ki bu organizatörler şerefsizdir, aşağılıktır, pisliktir ve adidir. Bukadar da ağır konuşuyorum. Ayıp
Pazartesi, Nisan 30, 2007
bbc'den
Hem güldüm hem de güldüm :
"The staunchly secular elite of Turkey believes a president whose wife wears an Islamic headscarf would have Ataturk turning in his grave."
"Türkiye'nin (sadık/sağlam/sabit) laik elitleri, eşi islami başörtü takan bir Cumhurbaşkanı'nın Atatürk'ü mezarında döndüreceğine inanıyor." (herhalde bizim 'kemikleri sızlar' gibi bir laf)
"The staunchly secular elite of Turkey believes a president whose wife wears an Islamic headscarf would have Ataturk turning in his grave."
"Türkiye'nin (sadık/sağlam/sabit) laik elitleri, eşi islami başörtü takan bir Cumhurbaşkanı'nın Atatürk'ü mezarında döndüreceğine inanıyor." (herhalde bizim 'kemikleri sızlar' gibi bir laf)
1 Mayıs ve Ordu ve Cumhuriyet
Yarın 1 Mayıs işçi bayramı. Dün Çağlayan meydanında yüzbinler/milyonlar (sayı önemli değil) ile tabir edilen bir topluluk Cumhuriyet ve Demokrasi için miting düzenledi. Herşey iyi hoş ve fakat bu miting de yer alan topluluklardan bazıları (aslında çoğu) orduyu göreve çağıran gruplar. Ordu gelsin el koysun, darbe yapsın, hadlerini bildirsin...
Ve fakat 1977 senesinin 1 Mayıs'ını hatırlatmak isterim. O zaman için çok ama çok fazla sayılabilecek bir topluluk Taksim meydanında buluşuyor. Sağ yumruklar havaya kaldırılıyor. Herkes bütünleşip tek parça halini alıyor. Tabi ki aradan sapkın ruhlu, işi olay çıkarmak olan küçük topluluklar sıyrılıyor. Görevlerini yerine getirip etrafı karıştırıyorlar. Polisin de çabuk etkilenmesi sonucu küçük çaplı itişme kakışmalar başlıyor. Haklarını aramaya, sesini duyurmaya gelmiş halk polisten cop (nasıl yazılıyor bilemedim) yedikçe cevap vermeye başlıyor. Kısa sürede itişmeler kavgalara dönüşüyor.
Devamında ne oldu, asıl oldu bilemiyorum. Ama olaylar sonrası fotoğraflar (Cumhuriyet 1977 Almanak) genciyle yaşlısıyla çalışanı ve öğrencisiyle orada bulunan Türk halkının katledildiğini gösteriyor. Kaçmaya çalışırken birbirini ezenlerden panzer ile ezilenlere kadar.
Halen orduyu savunanlar için diyorum ki;
Halk olarak kimin sizin yanınızda kiminse duruma göre yanınızda olduğunu iyi bilmelisiniz. Evet bu oturup düşünülerek bulunacak birşey değil ama ordu gelsin herşey düzelsin mantığından kurtulmak gerekiyor. Ordu ne çözümdür, ne de arkanızı toplayacak temizlikçi.
Sodev'den alıntı :
DİSK tarafından Taksim Meydanında düzenlenen 1 Mayıs mitingine 500 bine yakın işçi, emekçi katılmıştı. Akşam saat 7'yi biraz geçe, alana giriş sürerken Sular İdaresi binasının üzerinden ve Intercontinental Oteli'nden (şimdiki The Marmara Oteli) kalabalığın üzerine ateş açıldı . Silah sesleri dinmeden polis panzerleri sirenlerini çalarak topluluğun üzerine yürüdü. Birkaç kişi kurşun yarasıyla ya da panzer altında kalarak, ama çoğu çıkan panik sırasında ezilerek 37 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı. Resmi yetkililer ve medyanın olayı sol gruplar arasındaki çatışmayla ilişkilendirmek çabalarına karşın, yargılama sonucunda bir çatışma olmadığı olayların bir provokasyon sonucu patlak verdiği belirlenmesine karşın sorumlular yakalanamadı. Susurluk kazasından sonra, 1 Mayıs katliamı sorumlularının da yargılanması için bir kampanya yürütüldüyse de bir sonuç alınamadı. 1 Mayıs 1997'de, 20 yıllık hukuki zamanaşımı süresi doldu.
Ve fakat 1977 senesinin 1 Mayıs'ını hatırlatmak isterim. O zaman için çok ama çok fazla sayılabilecek bir topluluk Taksim meydanında buluşuyor. Sağ yumruklar havaya kaldırılıyor. Herkes bütünleşip tek parça halini alıyor. Tabi ki aradan sapkın ruhlu, işi olay çıkarmak olan küçük topluluklar sıyrılıyor. Görevlerini yerine getirip etrafı karıştırıyorlar. Polisin de çabuk etkilenmesi sonucu küçük çaplı itişme kakışmalar başlıyor. Haklarını aramaya, sesini duyurmaya gelmiş halk polisten cop (nasıl yazılıyor bilemedim) yedikçe cevap vermeye başlıyor. Kısa sürede itişmeler kavgalara dönüşüyor.
Devamında ne oldu, asıl oldu bilemiyorum. Ama olaylar sonrası fotoğraflar (Cumhuriyet 1977 Almanak) genciyle yaşlısıyla çalışanı ve öğrencisiyle orada bulunan Türk halkının katledildiğini gösteriyor. Kaçmaya çalışırken birbirini ezenlerden panzer ile ezilenlere kadar.
Halen orduyu savunanlar için diyorum ki;
Halk olarak kimin sizin yanınızda kiminse duruma göre yanınızda olduğunu iyi bilmelisiniz. Evet bu oturup düşünülerek bulunacak birşey değil ama ordu gelsin herşey düzelsin mantığından kurtulmak gerekiyor. Ordu ne çözümdür, ne de arkanızı toplayacak temizlikçi.
Sodev'den alıntı :
DİSK tarafından Taksim Meydanında düzenlenen 1 Mayıs mitingine 500 bine yakın işçi, emekçi katılmıştı. Akşam saat 7'yi biraz geçe, alana giriş sürerken Sular İdaresi binasının üzerinden ve Intercontinental Oteli'nden (şimdiki The Marmara Oteli) kalabalığın üzerine ateş açıldı . Silah sesleri dinmeden polis panzerleri sirenlerini çalarak topluluğun üzerine yürüdü. Birkaç kişi kurşun yarasıyla ya da panzer altında kalarak, ama çoğu çıkan panik sırasında ezilerek 37 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı. Resmi yetkililer ve medyanın olayı sol gruplar arasındaki çatışmayla ilişkilendirmek çabalarına karşın, yargılama sonucunda bir çatışma olmadığı olayların bir provokasyon sonucu patlak verdiği belirlenmesine karşın sorumlular yakalanamadı. Susurluk kazasından sonra, 1 Mayıs katliamı sorumlularının da yargılanması için bir kampanya yürütüldüyse de bir sonuç alınamadı. 1 Mayıs 1997'de, 20 yıllık hukuki zamanaşımı süresi doldu.
Pazar, Nisan 29, 2007
dimes vs. dimes
Dimes'in yeni reklamları Mehmet Okur'lu. Televizyonda izlediğimiz reklamda M.O kendisine karşı bir sayılık bir basket maçı yapıyor. Başlarken "nesine" diye soruyo kendisine. Kenidiside "herzamankine" diye yanıtlıyor. Birkaç hareketten sonra sayı yapmayı başarıyor ve çift kişilikli M.O tekrar eski haline dönüyor. Kenarda duran banka gidip dimes meyva suyusunu içiyor. Ve nokta. Herşey güzel hoş. Kendi Dimes'im kapmanyasına yakışır.
Şimdi gelelim radyoya. Radyoda öncelikle maç anlatıyormuşcasına heyecanlı olmaya çalışan ama arkada gürültüden eser olmadığı için heyecanın "h" si olmayan bir anlatım var. Mehmet Okur Dimes içiyooooooor. Sonrasında "benim dimesim" isimli felaket bir rap şarkı giriyor. Bu arada ne de ünlüdür şu marka için yazılan rap şarkılar... Benim dimesim hey şeklinde biten şarkıdan sonra arabada seyir eden, ya da kulaklığında dinlerken dolanan radyo dinleyicisi suratına garip bir tokay yemiş gibi (garip = hiç beklemediğiniz ve sevdiğiniz birisi durduk yere tokat atsa önce durur neden böyle birşey yaşadığınızı sorgularsınız) kalakalıyor. Yazık...
Şimdi gelelim radyoya. Radyoda öncelikle maç anlatıyormuşcasına heyecanlı olmaya çalışan ama arkada gürültüden eser olmadığı için heyecanın "h" si olmayan bir anlatım var. Mehmet Okur Dimes içiyooooooor. Sonrasında "benim dimesim" isimli felaket bir rap şarkı giriyor. Bu arada ne de ünlüdür şu marka için yazılan rap şarkılar... Benim dimesim hey şeklinde biten şarkıdan sonra arabada seyir eden, ya da kulaklığında dinlerken dolanan radyo dinleyicisi suratına garip bir tokay yemiş gibi (garip = hiç beklemediğiniz ve sevdiğiniz birisi durduk yere tokat atsa önce durur neden böyle birşey yaşadığınızı sorgularsınız) kalakalıyor. Yazık...
Cumartesi, Nisan 21, 2007
daft punk
Şu anda yayında olan 2 reklamda daft punk şarkıları kullanılıyor.
İlki crea. Technologic adlı parça çalıyor. Üzerinde oynanmamış, sadece belli kısımları kesilmiş ve arka arkaya veriliyor.
İkinci reklam first. First reklamında türkiye güzelimiz (adını hatırlayamadım şimdi) şarkılar söyleyip dansediyor. Türkçe sözler ama müzik ve söz düzeni tamamen daft punk ın bir şarkısı olan Technologic. Evet yanlış duymadınız. İndirip iki şarkıyı karşılaştırırsanız farkedeceksiniz...
İlki crea. Technologic adlı parça çalıyor. Üzerinde oynanmamış, sadece belli kısımları kesilmiş ve arka arkaya veriliyor.
İkinci reklam first. First reklamında türkiye güzelimiz (adını hatırlayamadım şimdi) şarkılar söyleyip dansediyor. Türkçe sözler ama müzik ve söz düzeni tamamen daft punk ın bir şarkısı olan Technologic. Evet yanlış duymadınız. İndirip iki şarkıyı karşılaştırırsanız farkedeceksiniz...
Cuma, Nisan 20, 2007
yere muz kabuğu atılır !
Şu sıralar rexona nın bir reklamı dönüyor televizyonlarda. Kadın yere muz kabuğu atıyo. Attığı muz kabuğu önüne geri bırakılıyo, o da basıp kayıyo. Derken çantası çalınıyo, kaykaya konuyo falan filan. Sonuçta kadın çantasını almaya çalışırken bir erkeğin kollarında buluyor kendini. Tesadüfe bakın ki ikiside birbirini çok beyeniyor ama tek sorun kadının kokan koltuk altı. Yani neymiş ? Zorlu bir gün geçirebilirsiniz, ordan oraya koşturabilirsiniz ama yere muz kabuğu atmanızda bir sakınca yok rexona kullandığınız sürece... Sonuç güzel olacak nasıl olsa !
Nasıl böyle çevre karşıtı berbat bir reklam olabilir ki ? Ayıpladım hııııı
Nasıl böyle çevre karşıtı berbat bir reklam olabilir ki ? Ayıpladım hııııı
Pazar, Mart 25, 2007
web 2.0 ve e-ofis
Bu aralar ismi web 2.0 konmuş bir değişim var. Tarz da denebilir. Eğer google da aratırsanız tutorial larından hazır imajlarına kadar birçok kaynak bulabilirsiniz. Ajax'ın yaygınlaşmasıyla (ki bazıları ajax dan ayrı bir teknoloji olarak bahsedilmesine karşı gelirler, ne de olsa sadece javascript) gelişen web uygulamaları, bunların büyük puntolu fontları, yuvarlak köşeli tuşları ve içeriklerinin kullanıcılar tarafından oluşması...
Bu arada www.e-ofis.com u en sonunda 26 mart pazartesi (kendisi yarın oluyor) fihrist ve doküman yönetimi sayfalarıyla alpha test olarak yayına sokuyoruz. İlgilenenler, test etmek isteyenler, neymiş yahu bir bakiim diyenler ve en önemlisi de ihtiyacı olanları bekleriz.
Bu arada www.e-ofis.com u en sonunda 26 mart pazartesi (kendisi yarın oluyor) fihrist ve doküman yönetimi sayfalarıyla alpha test olarak yayına sokuyoruz. İlgilenenler, test etmek isteyenler, neymiş yahu bir bakiim diyenler ve en önemlisi de ihtiyacı olanları bekleriz.
digiturk ve mtv
Daha fazla dayanamicam sanırım. Digiturk biraz daha Mtv ile anlaşmazsa ve şu iğrenç müzik kanalı Trace yayına devam ederse balmumcudaki binalarına sızıcam. Evet çok pis sızarım.
En büyük korkumda Vh1 da bir Mtv kuruluşu olduğu için anlaşmayı bahane ederken onu da kapatırlarsa yarın öbür gün geriye kanal kalmicak müzik adına. Trace'e de 10dk dan fazla dayanabilen insan var mı bilmiyorum... İşte bir pazar öğleni televizyon karşısında hissettiklerim. Ah pardon televizyon değil onun adı digitürk !!!
En büyük korkumda Vh1 da bir Mtv kuruluşu olduğu için anlaşmayı bahane ederken onu da kapatırlarsa yarın öbür gün geriye kanal kalmicak müzik adına. Trace'e de 10dk dan fazla dayanabilen insan var mı bilmiyorum... İşte bir pazar öğleni televizyon karşısında hissettiklerim. Ah pardon televizyon değil onun adı digitürk !!!
Pazartesi, Ocak 08, 2007
hack event
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kusura bakmayın ama dünkü mitingde "ne şeriat ne darbe" sloganını duymamış olmak için sağır olmak lazım.